l3öcük (: Admin
Mesaj Sayısı : 28 PuaN : 37 Rep Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 12/12/09 Yaş : 30
| Konu: dinLe Ney'den.. 17th Aralık 2009, 19:53 | |
|
Ney, Sümerlerden beri bütün Türk topluluklarında sürekli görülmüş olan üflemeli çalgıdır. Benzer örneği Aztek Kültür'ünde de bulunmaktadır. Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati't-Türk adlı Türk Kültür ve Dil'ini anlatan eserinde, Sagu denilen, "Erler" için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan tören'lerde kullanıldığını aktarmıştır.
"Ney", yakın zamanlarda Farsça’ya geçmiş olup nâ veya nay (kamış) adını almıştır. Arap toplumunda'da üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan mizmâr sözcüğü ise, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçe’de ise hemen her zaman ney olarak anılmıştır. Kavimler Göçünden çok eski zamanlardan kalan, Runik Harfler'in aslının henüz anlaşıldığı; Proto Türk Yazıtları zamanından kaldığı düşünülen Kültür'izleri gibi miras kalmış olan, çok az kültürel öğelerin devamı olarak ise, bugünkü Romanya’da nayu olarak Ad'landırılır..
Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 3000-2800 yıllarından kalan bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesi'nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır.
Günümüzde ney, Türk sazı olarak anılmaktadır ve tasavvuf müziğinin bir sembolü haline gelmiştir. Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, Ney için üflemek tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam'da Allah'ın insanı yaratırken ruhu üflemiş olmasından alır.
Ney Çeşitleri
Ney Çeşitleri Uzunluk (mm) Karar sesi (piyanoya göre 440 A) Davud Ney 910-936 (fa#) Şah Ney 858-884 G (Sol) Mansur Şah Mabeyni Ney 832-845 G# (sol#) Mansur Ney 780-806 A (La) Kız Mansur Mabeyni Ney 728-754 B# (Sib) Kız Ney 689-702 B (Si) Yıldız Ney 650-663 C (Do) Müstahsen Ney 598-624 F (do#) Süpürde Ney 572-585 D (Re) Bolahenk Süpürde Mabeyni Ney 546-559 (Re#) Bolahenk Nısfiye Ney 520-533 E (Mi)
Ney’i nasıl dinlemeli Dinle Çünkü; dinlemek, dokunmaktan, tatmaktan, koklamaktan hatta görmekten daha önemli ve daha önceliklidir. . Dinle neyden duy neler söyler sana Sızlanır hep ayrılıklardan yana Kestiler sazlık içinden der beni Dinler ağlar hem kadın hem er beni
DİNLE Çünkü; dinlemek, dokunmaktan, tatmaktan, koklamaktan hatta görmekten daha önemli ve daha önceliklidir. Beş duyun ile elde ettiğin bilgilerin hepsinin doğruluğundan emin olamazsın. Algıladıklarını bilgi düzeyine yükseltebilmen için ayrıca çaba harcamak zorundasın. Bu çabanın en azı ve en verimlisi dinleyerek algıladıkların için olacaktır. Göz’ün kapağı vardır, kapanabilir; görevini yapabilmek için ışığa muhtaçtır. Ayrıca hem yön’le hem de açıyla sınırlıdır. Gözün algılayabileceği varlıklar da sınırlıdır. Sadece somut varlıkları, o da gerekli şartlar mevcutsa görebilirsin. Işık yoksa, karanlıktaysan göremezsin. Ama duyabileceklerinde böyle sınırlar yoktur. Somut varlıklardan soyut varlıklara, bu âlemden, ledûnne, ahirete, melekûta, ilhama, işraka, hisse ve akla dair her türlü hadisenin, vakıanın, mefhum ve mânâ’nın bilgisine, bütün bunların ve en önemlisi ‘kendi’nin gerçeğine ancak dinleyerek ulaşabilirsin. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri dinleyenleri muhatab almıştır. Vahye mazhar olanların hepsi “dinleme” hassasına sahip olanlardandır. Duymak, işitmek yetmez; dinle. Öyle dinle ki, ses ve söz önce bilgi’ye sonra hikmet’e dönüşsün. Koyun kaval dinler gibi değil, ağaç topraktan, yaprak yağmurdan suyu çeker gibi dinle. Kulağın kapağı yok, açman gerekmez; aklını aç, kalbini aç, insafını aç ki dinlemiş olasın. NELER ANLATIYOR, Ney’in sesi, dinleyenlerin içindeki aşkı kuvvetlendirir. İrfan sahipleri, bilgiyi hikmet ve irfan derecesine yükseltebilmiş olanların sohbetlerinde de aynı tesir vardır. Arif kişileri dinledikçe içindeki aşkın arttığını, dünya elemlerinden, basit dertlerden kurtulduğunu, adeta hafiflediğini hissedersin. Ney’in sesi dinleyene bir aşk hikayesi anlatır, ney’i dinleyen o yanık seslerin arasından bir aşk macerası hisseder. İrfan sahiplerinin anlattıkları da gerçek aşıkların hâlleridir. Onların sohbetlerinden ötelerin gerçekleri öğrenilir. Ney’in hüneri dış görünüşünde değil, içindedir. İrfan sahiplerinin de asıl üstün özellikleri içlerindedir. Onlar; mevki, makam servet ve maddi güç sahibi değildirler. Onların gücü sıradan insanların sahip olduğu maddî güçlerin ötesinde ve üstündedir. Manevî güç sahibidirler. Ney, kendi başına hiçbir şey değildir. Bir üstada, kendisinden o güzel seslerin çıkmasını sağlıyacak bir erbab’a muhtaçdır. İnsanında tekamülü de böyledir. İnsan kendi başına kalırsa şeytanın maskarası olur. Yücelmek için bir üstadın elini tutmaya, Onun gösterdiği yol üzere gitmeye muhtaçtır. Tıpkı ney’in ne olduğu ancak bir üstadın hüneriyle sesi çıkınca belli olduğu gibi, ârif’in irfanı da konuşunca değil, ancak söyledikleri can kulağıyla dinlenince anlaşılabilir. Nasıl, ney’in sesinin kaynağı ney’in kendisi değil, ona üflenen nefesse; hakikî ârifin kelâmı’nın kaynağı da kendisi değil, her nefes irtibat hâlinde bulunduğu hakikî irfan deryasıdır. Zaten o, kendinden geçmiş, kendini aşmış, kendi olmaktan kurtulmuştur. Böylece de hakikat deryasının nurunu, ziyasını ve bereketini çöl karanlıklarına akıtmaya vasıta olmuş, vesile olmuştur.
AYRILIKLARDAN ŞİKAYET EDİYOR Dünya insanın gurbetidir, asıl vatanı değildir. Ney’in asıl vatanı da koparılıp getirildiği sazlıktır. Sazlıkta yeşil ve canlıydı. Bu dünyada kurudu. İnsan da ruhlar âleminde iken sonsuz lezzetler, manevî hazlar içindeydi. Dahası, mutlak mânada özgürdü. Bu çile ve meşakkat dünyasına gelince o tatlardan mahrum kaldı. Kurudu. Şimdi özgürlüğü özlüyor ama, nasıl bir şey olduğunu bile hatırlamıyor, bilmiyor. Ney, asıl vatanı olan kamışlıktan kesilip getirildiği için gurbettedir. İrfan sahibi olanlar da bu dünyada ev sahibi değil, gurbet ehli olduklarının bilincinde yaşarlar. Yaşadığı yerin gurbet olduğunu bilen, vatanındaymış gibi yaşayamaz. Onun için sıla özleminden, ayrılık acısından, eza ve cefadan başka hâl; bir gün bu çilenin biteceğini, özlediğine kavuşacağını, aslına rücu edeceğini bilmekten başka da sevinç ve mutluluk yoktur. Özlemek için sevmek, sevmek için de bilmek lâzımdır. Özleyeni dinle ki, sana neden sevdiğini anlatsın. Neden sevdiğini merak et ki ne olduğunu öğrenesin. Bileni dinle ki senin de belki bir gün bilme ümidin olsun. Ve nihayet; kendini öğren ki asıl ihtiyacını anlayasın. Dünyada ne kadar gam, kasvet, çile, meşakkat varsa; bunlara ait ne kadar şikâyet varsa hepsinin de bir tek noktadan, işin aslını bilmemekten kaynaklandığını öğrenmekten korkma. Bu noktaya ulaşınca anlayacaksın ki asıl korkulması gereken gerçeğin kendisi değil, ondan habersiz olmaktır. Özgürlük istiyorsan önce ayrılığın anlamını öğren ki özlemenin anlamı olsun. İşte Mesnevî baştan sona bu ayrılık macerasının hikayesinden ibarettir.
bende bi neyzen adayıyım ve kesinLikLe herkese tavsiye ederim.. hiç dinLedinizmi biLmiyorum ama mutLaka dinLeyin özeLLikLe segah makamı enfes.. nasıL anLatıyım insanı kendinden geçiriyor bambaşka hüLyaLara sevkediyo duydunuzmu biLmiyorum osmanLı dönemindeki dimarhaneLerde(tımarhaneLerde) iLeri derece akıL hastaLarı neyLe tadavi ediLirmiş.. günün 5 ayrı vaktinde beş ayrı makamda ney dinLetiLirmiş.. gerçekten ruhu okşayan bi ensturman ayrıca ney sesi insan sesine en yakın sesmiş (: | |
|
R-Pattzz Admin
Mesaj Sayısı : 101 PuaN : 158 Rep Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 04/12/09
| Konu: Geri: dinLe Ney'den.. 18th Aralık 2009, 15:13 | |
| Ay keman kursuna gittiğim yerde çalmayı denemiştim üflüyoru üflüyorum yinede ses çıkarabilene aşkolsun garip bi alet ben yan flütü seviyorum ama. Ney'e de benziyor hem Teşekkürler | |
|
l3öcük (: Admin
Mesaj Sayısı : 28 PuaN : 37 Rep Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 12/12/09 Yaş : 30
| Konu: Geri: dinLe Ney'den.. 18th Aralık 2009, 19:31 | |
| evet ya hiç sorma saoLsun acaip zor.. ama ben çok uğraşmadım 4 günde çıktı ses evet benzio yan fLüte ama bunun sesi daha bi mistik (: rica ederim | |
|